Anima & Animus

Anima ve animus, erkek ve kadının bilinçdışı derinliklerinde bulunan varsayılan gölgelerdir. Animanın erkekte, animusun ise kadında yer aldığı düşünülür. Yani bir erkek, kadını seçerken animasıyla rehberlenir; bir kadın ise erkeğini animusuyla seçer. Bu gölgeler, bilinçe daha yakın bir yerde bulundukları için daha kolay fark edilebilirler. Ancak anima ve animus gibi bilinçdışı unsurlar, bilinçten daha uzakta yer alır ve bu nedenle ulaşılması ve anlaşılması daha zordur. Aslında, bireyin kendi animasını veya animusunu fark etmesi neredeyse imkansız olarak görülür.
Carl Gustav Jung’a göre, erkeğin animusu yoktur; onun eril özü Logos’tur. Kadında da anima bulunmaz; feminen öz Eros’tur. Logos, erkeğin bilinç ilkesidir ve genellikle her şeyi ikiye ayırmaya, sınıflandırmaya eğilimlidir. Bu, erkeğin hayatla başa çıkma stratejisidir. Eros ise kadının bilinç ilkesidir ve bütünlüğe, ilişkilere odaklanır.
Jung’a göre, erkeğin animası ve kadının animusu, bireyin anne ve baba kompleksleriyle doğrudan ilişkilidir ve ilişkilere bakışını ve ilişki yapılarını belirler. Ancak bu derin gölgeler fark edilmediğinde veya görmezden gelindiğinde, zamanla güçlenerek bireyin hayatını etkileyen karakterler haline gelirler.
Anima ve animusun sadece ilişkilerde göründüğü söylenir, ancak kişisel pratiklerle kendi animasının veya animusunun karakter yapısını keşfedebiliriz. Örneğin, kitap veya filmlerde etkilendiğimiz karakterleri belirleyebilir, anlam veremediğimiz şekilde çekildiğimiz karakterleri belirleyebiliriz. Bu karakterlerin “iyi” veya “kötü” olmalarından ziyade sadece bizi etkileyen özelliklere odaklanarak, anima veya animusun ana karakterini belirleyebiliriz.
Anima, bir erkeğin bilinçsiz alanıdır ve genellikle annesinin karakteri ve etkileri animasının oluşumunda önemli rol oynar. Anima, erkeğin duygularını yönetir, dünyayı algılayışını ve ilişkilerinin niteliğini belirler. Animus ise bir kadının bilinçdışındaki eril ruh-imgesidir ve genellikle babası veya baba figürleri tarafından şekillenir. Animus, kadının düşünce üretme yeteneğini ve farklı olasılıkları düşünme yeteneğini yönlendirir.
Bireyin animasını veya animusunu fark etmesi ve anlaması uzun ve zorlu bir süreç gerektirir. Ancak bu gölgeleri anlamak, bireyin bütünsel gelişimine ve sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olabilir. Gölgelerin fark edilmesi ve kabul edilmesi, bireyin içsel bütünlüğüne ve ilişkilerine olumlu bir şekilde katkıda bulunabilir.
Related posts
Bahar Shakti House’de neler olacak ?
Sana bir hikaye anlatacağım. Masal gibi… ama, gerçek insanların hayatlarından, zamanımızın ötesinden bir kesiti hatırlatmış olacağım. İnsanların doğdukları yerde büyüdükleri, büyüdükleri yerde yaşadıkları, yaşadıkları yerde yaşlandıkları ve gömüldükleri dönemler vardı. Herkesin birbiriyle dayanışma içinde kocaman bir aile gibi yaşadıkları, aidiyet duygusuyla bir kabile olarak hayatı paylaştıkları dönemler…. Kadınların, kanama zamanları geldiğinde birbirlerinden destek alabilmeleri için, […]
Rahmin 4 Mevsimi
Yıllar boyunca kadınlarla oturup, onlardan ilk adet döngülerini anlatmalarını istedim. Utanç, kafa karışıklığı, korku, neşe ve heyecan hikayelerini dinledim. Bunun sonucunda onların iç dünyalarına dair bir arayışa girdim. Kendileri hakkında ne düşünüyorlar? Kendini ifade etme konusunda güven hissediyorlar mı? Kadınlıklarından korkuyorlar mı? Kendilerini güvende hissediyorlar mı? Yavaşlıyorlar ve vücutlarının doğal ritimlerine saygı gösteriyorlar mı, […]
Travmayı İyileştirmek ve Kendini Kabul Etmek İçin İçinizdeki Çocuk Çalışması Nasıl Yapılır?
İç çocuk çalışması, psikolojik travmadan, işlevsiz kalıplardan ve kendine zarar veren davranışlardan iyileşmek için güçlü bir araçtır. İçinizdeki çocuk gerçek bir çocuk değil, metaforik bir “küçük siz”dir. Ruhunuzun hâlâ çocuksu, masum ve merakla dolu kısmı. Dünyaca ünlü psikolog Carl Jung, “İlahi Çocuk” arketipini yaratırken, Sanat terapisti Lucia Capacchione 1970’lerde içimizdeki çocuğu “yeniden ebeveynleştirme” hareketini başlattı. […]